Anılar vardır yılları sürükler
Özlemler vardır alevi körükler
Ferman ne dinlemez bir kara sevdadır
Mecnun çöle düşer, Ferhat dağdadır
Dadaloğlu’m, Köroğlu’m, dağlara güvenir
Yunus biçaredir ahlara güvenir
Mahpusum gün görmez çağlara güvenir
Amacı halıya bir ilmek atmaktır.
Ben, bacamdan görürdüm dünyanın yuvarlaklığını
Beynimde gizlerdim yazgının aklığını
Denizin yakınlığını martılar taşırdı
Baharı müjdelerdi sinekler, böcekler
Zaman dört duvara gizlenmişti
gençlik anılara
Yedi kıta sığmıştı tam üç kulaca
Neruda’nın aşkıydı kanımı ısıtan
İspanyol türküleriydi gözlerimi ıslatan
Ayaklarımın ıslaklığı muson yağmurlarıydı
Gün doğumuydu Nemrut’ta içimdeki umut
Kaplamıştı ufkumu kapkara bulut
Bir bulut kaynardı Sıvas ilinden
Bir kavga başlardı sazın telinden
Yaşadım mı derdi
yoksa yaşlandım mı asırlar boyu
Sığmazdım hücreme
düşlerime taşırdım yıldızı, ayı
Midem bomboştu
yiyemedim levreğini
Anzer balını
yiyenlerden duydum.
Ayaklarım kuştu
göremedim Side’sini, Kuşadsı’nı
görenlerden duydum
Deli gönül coştu
süremedim sefasını yalan dünyanın
sürenlerden duydum
Can kafeste kuştu
duyamadım vatana can feda diyeni
ölenlerden duydum.
İnandım hepsine
ölüsüne, dirisine
İnandım da kandım
kandım da yandım
Cennet dediler cehennemime
yanıldım sandım
Okumadığım okul,
yatmadığım hapis mi kaldı
Almadığım akıl
tatmadığım acı mı kaldı
Ömrümü adadım bir dava uğruna
nokta kadar olsun çıkarım yoktu
Gençliğimi budadım dünden yarına
kanburum yay oldu,
umudum oktu.
Şimdi ne mahkumum
ne de bir sanık
Sorulacak hesabım var
çürük bedenim tanık
Şimdi bir yarayım kanarım al,al
İşçi bir arıyım konarım dal, dal
Öfkem filizlenir asırlık ozanım
Ruhi’nin tellerine Yunus’u yazanım
Meryem kucağımda
İsa’dan ezelim
Yetti artık hasretin
bekletme
gel
gel artık güzelim.