Ben sende açtım gözlerimi dünyaya,
bir zemheri poyrazıyla ey Sivas
Aç kurtlar gibi saldırdım,
anamın kara bağrındaki ak memelerine
Sen tattırdın bana
maden ocaklarının yorgun açlığını
Sen koydun cebime
şeker yerine
otuz beş kuruşluk
kara tren harçlığını.
Sen öğrettin bana ey Sivas
yoklukların da özlendiğini,
Bir görebilseydin
sana olan aşkımın
tarih defterlerimde
nasıl gizlendiğini.
Ben sende öğrendim ey Sivas
en acımasız sorgularda bile,
dimdik durmasını
Ben sende öğrendim
topun, tüfeğin karşısına
türkülerimle,
kitaplarımla kaleler kurmasını
2
Ama böylesini ne gördük,
ne duyduk Sivas’ım
“Cehennemde bile dal odun yokken”
hiç böyle yanmadık kafirin koruyla.
Göklere mezarların kazıldığını,
küllerle tarihlerin yazıldığını;
Semahların,
halayların yanıp tutuştuğunu,
Otuz üç canın
turnalara katılıp
göklerde uçuştuğunu
Biz sen de gördük ey Sivas
Yıl dokuz yüz doksan üçtü,
İki Temmuz demesi daha da güçtü
“ Havada bulut yok,
bu ne dumandır”
Ecelle ölüm yok,
o ne figandır.
Duman değil Sivas’ım
göklerini kucaklayan
otuz üç candır.
Gurbanın olayım Sivas
gurbanın olayım looy.
On yıldır üşüyorum
beni de al,
beni de korlarına koy
Yakışır mı sana,
hiç böyle ölümler
Pir’lerin diyarı ey Şanlı Sivas.
Nasıl aklanacak şimdi,
anlında ki bu kara leke
cinlerin diyarı ey Kanlı Sivas.
Susmayın ne olur,
sizler dile gelin
ey Uzun Yayla
ey Yıldız Dağı
Nasıl biter bu yas,
otuz üç canın,
on yılın ahı.
3
Sen, bizi tanırsın ey Sivas,
Biz biliriz
Kızılırmağı,
Kızıldağı,
ve Kızılbaşlığı
Biz biliriz hesabımızı
yüreğimizdeki boşluğu.
Gün gelir yıkılır
son bulur bu devran.
Can yağar toprağına,
yeşerir her yan.
Bir gül boy atar Madımak’ta,
dallarını süsler
otuz üç can.
Bu bir masal değil,
bu bir düş değil.
Mehdi’ye havale,
mahşerlik iş değil
Bak şafak kızardı
o günler çok yakın
Akın var sana Sivas’ım
bin yıllık akın
Aç kara bağrını,
yeniden geliyoruz
Yediden, yetmişe
ana, oğul, kız.
Madımak önlerinde divanlar kurmaya
Mervanlardan, kafirlerden hesaplar sormaya
Aç kara bağrını Sivas’ım
yeniden geliyoruz
Yas günü değil
öç alma günü
İki Temmuz….