.
 

Son 10 Yorum

 
 

Ziyaretçi İstatikleri

Bugün : 75
Toplam : 668715
 
 
ÖYKÜ  -  22.05.2011
.
.

 

 

 TÖRE

Anne, son yaprağı kopardı duvardaki saatli marif takviminde. Boş gözlerle baktı ve yaprakla birlikte düştü yere.

Yaprakta “Bayramın üçüncü günü” yazıyordu iri kırmızı harflerle

 

Gülbahar, en küçük kızıydı

O da, dört gözle beklemişti bayramı.

Çok büyük umutlar, düşler sığdırmıştı üç günlük bayram dilimine.

Zamanla yarışıyordu, zulasında ki gizli bir canla.

Kaçacaklardı bu diyarlardan yırtık bir bohçayla.

Kaçacaklardı turna kanatlarına yükleyip yasaklı sevdalarını.

 

Nereye kaçacaklardı? Nerede, kimde kalacaklardı? Nerede iş bulup, nasıl geçineceklerdi?

Ama şimdi bunları düşünmenin ne yeriydi ne de zamanı.

Bir Dersim türküsü mırıldandı Eli elimde ola, kapı kapı dilenek…”

Ardındanda “ Nasıl olsa acımızdan ölmeyiz ya ” dedi 

O kadar da acımasız olamazdı yaşam. Mutlak bir kul, bir dal bulunurdu tutunacakları.

 

Yarın gece dedi Gülbahar, Salman’a çeşme dönüşü.

Zaten çok zamanları da yoktu.  Her an gözlere batabilirdi zulasında ki saklı bebe, ikinci can.

Zamansız bir volkanın patlamasıyla, bir fay kırılmasıyla her şey bitebilirdi

Töreler toprağında çok ince bir sınır vardı yaşamla ölüm arasında

Daha geçen güz gitmişti komşusunun büyük kızı gözlere kör meçhul bir kurşunla.

 

Yarın gece dedi Gülbahar

Yarından tezi yoktu. Bayram sonrası doktora götürülecekti

Hastalık arayacaklardı şişen karnında, kaynayan kanında, dört bir yanında

Yarından tezi yok dedi Gülbahar.

Hele bir yarın olsun; tutuşsunlar el ele

Bir bayram türküsü gibi düşeceklerdi dilden dile

 

Zaman, çok acımasız şeylere gebeydi.

Yarınların, yarını yoktu

Her şey o gece oldu

Bayramın üçüncü günü

Gülbahar’ın dili yoktu, ama yerin kulağı vardı

Duyulmuştu her şey

Bir kara duman çöktü köyün tepesine

Bir yıldırım düştü asırlık çınarın gövdesine

Bir sel koptu Mıgırın Deresi’nde

Ayaklar, gecenin karanlığına dolandı, yakalandı, geçemedi karşı yakaya.

Yalancı bohçası, çoktan suya kapıldı bile

 

Dedektif oldu onlarca can

Beş silah sesi yırttı gecenin karanlığını

Sönen ışıklar yeniden yandı

Köy aydınlandı

Töre yenilendi

Namus, temizlendi.

Gülbahar’ın cansız bedenini seller taşıdı Mıgırın Deresi’ne.

Seller ayırdı Gülbahar’dan bir meşe köküne takılı kalan Salman’ın kurşunlar açan cansız bedenini.

 

Gün doğdu, bayram bitti. Töre, kurşundan da ağırdı. Kulaklar sağırdı. Kimse duymadı namluların sesini. Kimse aramadı Gülbahar’ın gülden nazik çifte bedenini Mıgır’ın Deresi’nde.

 

Anne, bir yaprak kopardı duvardaki saatli marif takviminden

Gözleri tutuştu, doldu, kor oldu; yutkunamadı.

Gözleri karardı, yüreği daraldı, yüreği söndü, nefesi dondu.

Birlikte düştüler yere son takvim yaprağıyla

Üzerinde “ Bayramın üçüncü günü” yazıyordu iri kırmızı harflerle…

                                    Hıdır ÇAM

 

 

 
Okunma Sayısı : 1442 | Yorum Yaz

|

Tavsiye Et

|

Facebook'ta Paylaş
 
Henüz Yorum Yapılmamış