.
 

Son 10 Yorum

 
 

Ziyaretçi İstatikleri

Bugün : 52
Toplam : 668692
 
 
BİR HÜCRE ANISI  -  11.05.2011
.
.

          Sığmazdım hücreme; Düşlerime taşırdım yıldızı, ayı...

 

 

MUĞLALI ONBAŞI

   ( Bir darbe anısı )

 

Yıl dokuz yüz seksen iki, aylardan Marttı. Henüz yirmi dört yaşındaydım. Tutsak bedenim, dev gibi umutlarıyla birlikte üç dört adımlık bir hücreye sıkıştırılmıştı.

Oysa öyle deli, öyle dolu yaşamıştım ki gençlik yıllarımı. Dar geliyordu gezgin ayaklarıma o büyük metropol; Bir ucundan bir ucuna sanki bir adımdı Başkent. Doğan güneşi karşılar, batanı uğurlardım. Saklambaç oynardım koca bir şehirde, hangi taşı kaldırsalar altında vardım.

Delisi olmuştum yağmurun, karın ve de bulutların. Cemreyle toprağa düşer, kardelenlerle boy atardım. Türkülerin, deyişlerin, şiirlerin avcısıydı kulaklarım. Bir değmeye, bir tutunmaya görsün, bant gibi kaydeder bir daha bırakmazdı.

Her ne kadar sevdadan yana topallasa da yüreğim, töre gereği hiç ödün vermedim düşüncemden,  kavgamdan ve de delikanlılıkta; Ser bir yana, sır bir yanaydı.

Eh ne de olsa demir dağlarında ölüm ve emek kokan hırçın bir şehrin kıraç topraklarında boyatmıştım.

O maden ocaklarında bizlere “dürüstlüğü ve insan olmanın onurunu” miras bırakmıştı babam  son nefesinde.

***

Dedim ya yıl dokuz yüz seksen iki, aylardan Marttı.

Hücremde tecritteydim. Soğuktan, açlıktan ve susuzluktan dudaklarım ve damaklarım çatlamıştı. İdrar ve dışkımdan kanlar geliyordu. Günde bir çeyrek kuru ekmeğin ne anlama geldiğini yaşayarak öğreniyordum. Yaralı damaklarımla kuru ekmeği parçalamak, atomu parçalamaktan daha da zordu.

Sonunda  “ Mümkünse ekmeği ıslayıp getirebilir misin?” diyebildim nöbetçi askere.

Artık konumumuz ve saflarımız da değişmişti. Omuzlarımda ki sarı yıldızların yerini beynimdeki kızıl yıldızlar almıştı. Nöbetçi asker, komutan; Ben, tutsak bir subaydım; Hem de yaklaşık kırk gündür ışık yüzü görmeyen kör bir hücrede.

İnsan, seslerin uzmanı olur mu? Olmuştum bile. Ayak sesleri nöbetçi subayın mı, nöbetçi erin mi? Sorguya taşınan yaralı bir yoldaşın mı? Görmeden de sezebiliyordum artık.

Sadece günleri karıştırmıştım; Eski hesaba göre Mart dokuzu ya çıkmıştı ya da çıkmasına çok az kalmıştı.

Islak beton, buz gibi soğuktu. Hücremde dört duvardan öte hiçbir şey yoktu.

Saatler geçmişti. Asker, geri dönmemişti. Kuru ekmek de gitmişti. Sanki ölüm, açlığın gölgesine gizlenmişti. Bir ayı çoktan devirmiştim; açlıktan bir deri, bir kemik kalmıştım. Ama hala sorgularımda Yıldız Dağı, Erciyes gibi dimdiktim.

Tek umudum, kırk beş günlük gözaltı süresiydi. Eğer kayıtlara doğru geçtiysem yakında sürem dolacaktı. Ardından da sonu meçhul yeni bir yolculuk başlayacaktı.

Yani her şey Atilla İlhan’ın “Sisler Bulvarı” gibi meçhuldü.

Ama o an açlıktan başka hiçbir şey düşünemiyordum. Kendi ellerimle askere verdiğim çeyrek kuru bir ekmekti gözlerimden tüten.

Askere sövmekten ve kendimi yargılamaktan başka yapabileceğim hiç bir şey kalmamıştı.

Akşam ilerlemiş, karanlık hücrem körelmiş, gözlerimin feri sönmek üzereydi.

Demir kapı, sertçe açıldı. Aynı asker, girdi içeri. Bir gazete kağıdı uzattı. Yelden söz kaçırırcasına “ Yanlış anlama. Ben, senin gibi düşünmüyorum. Düşünceni hiç  sevmiyorum. Ama bu bir insanlık görevi.  Çabuk ye ve gazeteyi geri ver ” gibisinden bir şeyler söyledi.

Şaşkındım; Önce hiçbir şey anlamadım. Sonra elimde ki köfte ekmeğin kokusu sardı hücremin dört bir yanını; Yanında da bir ayran.

Bir an için göz göze geldik askerle. Nedendir bilmiyorum anında yaşardı gözlerim. Köfteyle birlikte bir umut kokusu yayıldı hücreme insana özgü. Sevinçten askere sarılıp doyasıya ağlamak geçti içimden.

Gazeteyi almayı bile unutarak tez gitti, tez kayboldu karanlık gözlerimde.

Sonradan öğrendim, Muğlalı bir onbaşıymış.

Aradan tam yirmi dokuz yıl geçti. Muğlalı Onbaşı’nın korku dolu, insan kokan o gözleri hala gözlerimde bir mühür gibi durur. 

Yirmi yedi yıldır Muğla’dayım. Her kalabalıkta bir çift göz arar gözlerim; Elinde yarım ekmek arası sıcak köftesiyle insan kokan sıcak bir çift göz.  

 

NOT : yorumların tamamı için alttaki "tüm yorumları oku" yu tıklayın...

 

 
Okunma Sayısı : 1982 | Yorum Yaz

|

Tavsiye Et

|

Facebook'ta Paylaş
 
.
muzaffer yılmaz  -  14.05.2011    21:27:18
.
Kuleliden Mamaka.
Eline sağlık Hıdır. Kuleliden Harb Okuluna oradan Dil ve İstihbarat okulu, Ankara Emniyeti ve Mamaklara uzanan duygularımızı yazmıssın.Cuntanın içinden azda olsa muhalif olarak cıkmak bizlere nasipmiş.Eline sağlık ne diyeyim.Mücadeleye devam. muzaffer
.
.
Osman GEZER  -  13.05.2011    16:02:47
.
Hücre
Aynı öyle bir hücre de şöyle yazmıştım; Odam karanlık 4 metre karelik Pencereleri karartmalı Duvarları örümcek ağıllı Alıp götüreceğim bu duvarları Karadenizin ak köpüklü haksızlığa kızgın dalgalarına vereceğim. Tertemiz yapsın bu duvarları öyle getireceğim. Duvarlarda; balık iskeletleri, kum taneleri, çakıl taşları, olmasa da deniz suyu yeter yosun kokusu... Karadeniz ne dersin Biraz balık biraz kum biraz taş biraz da KIZGINLIĞINDAN vermez misin?
.
.
Yusuf Niş  -  13.05.2011    11:11:10
.
Çok yaşa
Değerli kardeşim,öykün bana 1971de İstanbul "sansaryan hanı"ndaki tabutlukta .şube çaycısının orta iki talebesi oğlu Ahmetin gizlice çay vermesini hatırlattı.Edebi yeteneğini ayrıca kutlarım.Ben de Muğla merkezdeyim.
.
.
huri nalbant  -  12.05.2011    21:45:21
.
üzgünüz
neler yaşamışsınızçok ama çok üzgünüm yaşadıklarınızdan dolayı çok geçmiş olsun
.
.
Hasan Güldemir  -  12.05.2011    18:20:56
.
Selam olsun
İnsanlık için,kardeşlik,eşitlik,özgürlük,bağımsızlık için birçok şeyden vazgeçen,ama asla ödün vermeyenlere selam olsun...
.
.
Hıdır ÇAM  -  12.05.2011    11:48:45
.
SAĞOLUN CAN DOSTLAR
haşim ve bahattin abimler sağolun...bir ara sıcağı sıcağına o yıllarda " ben askerken" diye anılarımı yazmıştım... kuleli den mamak a uzanan gizemli bir yolculuk... sitemde "öyküler" penceresinde var gibi... yayımlıyacaktım da... birikim den atilla bayındır, "işi daha geniş tutalım" dedi, aklıma yattı da... ama zamanla o plan da benim çalışmam da unutuldu gitti... belki yeniden gündeme gelebilir ama????
.
.
Hacı Bahattin İkizer (78)  -  12.05.2011    10:42:05
.
UNUTMA
HIDIR GERÇEKTEN DAĞLAR GİBİSİN SELAM OLSUN SANA ,...YAŞANANLARI UNUTMA ,UNUTTURMA YAZ YAZABİLDİĞİN KADAR ,ANLAT ANLATABİLDİĞİN KADAR ...SEVGİYLE KAL İNSAN KAL , DOSTLARLA KALASIN HEP ...
.
.
haşim kara 1974 res. em. j. ütgm.  -  11.05.2011    18:03:02
.
iki gözden aynı anda yaş akıtmak .... helal sana hıdır
hıdır konu başlığında da değindiğim gibi benim duygulanınca önce sol gözumden sis ve yaş gelir bi zaman sonra sağ gözüm sola katılır . arkadaş bu nasıl bir anlatım gücü iki gözüm aynı anda sislendi ve yaşlandı .hücrelerimi bi anda gözlerimin önüne getiriverdin . beynine ve kalemine sağlık bence de anılarını ve anılarımızı bu güzel anlatım gücünle kitaplaştır slm ve saygılar.
.
.
devrim  -  11.05.2011    17:34:44
.
mükemmel
mükemmel... yaz hıdır abim, tüm anılarını yaz ve kitaplaştır
.